Yaşam yolculuğunda herhangi bir şeye başlamak ya da başlamaya niyet etmek belki de çabanın en fazla gerektiği adımlardandır. Psikoterapi süreci de bunlardan biri. Günümüz koşullarında doğru bilgiye ulaşmayı öğrenebilmiş bireylerin terapiye dair bilgi dağarcığı genişlemiş olsa da adım atmak kolay olmayabiliyor. Diğer bir yönden ise bir ruh sağlığı uzmanından destek alma konusunda ya da psikoterapiye dair tabuların varlığı başlamak ya da başlamamak ikilemini artırdığını görmekteyiz.
“İnsanlar terapiye ne zaman başlar?” sorusuna eğildiğimizde genellikle: “Büyük bir krizin ortasında.” Cevabını verebiliyoruz. Halbuki psikoterapinin ne olduğunu daha iyi anlamaya çalıştığımızda, çok çeşitli cevaplara ulaşmak daha olası görünüyor.
Peki terapiye başlamanın iyi olacağını gösteren ipuçları ise:
Terapiye başlamak için her zaman çok ciddi problemlerin varlığı gerekmemektedir.
İlişkileri başlatma, sürdürme ya da sonlandırmada zorlanmak,
Stres seviyesinin yükselmesi ve günlük yaşamı işlevsiz hale getirmeye başlaması,
Zihinde tekrar eden düşünceleri yönetmekte zorlanma,
Yaşamdan keyif alamama, yaşama dair anlam kaybının varlığı,
Umutsuzluk, kaygı, öfke, değersizlik gibi aciliyet duygularını daha fazla hissetmeye başlamak,
Öz benlik saygısında azalma, yetersizlik hissinin belirginleşmesi,
Duygu kontrol becerilerinde bozulma ve duygulardan arınmış bir hayat isteğinin artması,
Düşünce döngüsünün ağırlıkla olumsuz durumlar üzerinde oluşması,
Gündelik eylemlerde zorlanma ve isteksizliğin artması,
Varoluşsal sorunlar, var olmak, yaşamak, insan olmaya dair sorular günlük yaşamda zihni olumsuz yönde meşgul etmesi,
Fizyolojik bir sebep olmaksızın; baş ağrısı, mide bulantısı, titreme gibi somatik belirtiler yaşanması,
Travma etkisi yaratabilecek bir deneyim yaşamak,
Bir diğer durum ise çok üzerinde durulmayan ancak kriz anları yaşanmadan;bireyin kendi yaşam yolculuğunda duygusal, düşünsel ve davranışsal sürçlerinin farkına varabilmesi, kendisini daha bütüncül bir yaklaşımla değerlendirebilmesi, organize etme becerisini daha iyi geliştirebilmesi ve işlevselliğini artırabilmesi, yargılanmayacağını bildiği bir ilişki örüntüsünde onu anlamak için çaba harcayan birinin varlığını hissedebilmesi için terapiye başlanabilmelidir.
Her birimiz biriciğiz ve bu ipuçları tabi ki genellemeler içermektedir. Terapi, kendi yolculuğunda kendisine yatırım yapmak isteyen her bireyin ertelemeden, kaçınmadan adım atması gereken bir yolculuktur. Terapide kişinin kendisine koyması gereken en kıymetli amaç ise en iyisini yapmak değil, kendisi için yeteri kadar iyi yapabilir olmaktır.
Coğrafyamızda terapiye dair tabular erteleme davranışını, utanma hissini, gizleme ihtiyacını artırmaktadır. “Kendi başıma hallederim, kimseye ihtiyacım yok.”, “Ben deli miyim ki psikoloğa gideceğim?”, “Bir yabancıya hayatımı anlatmam arkadaşıma anlatırım o beni anlar.” Ve daha niceleri. Ruh sağlığı uzmanlarının çalışma alanlarının bilinirliği artsa da tabular bu hizmetten yararlanmanın önünde bir duvar gibi olabilmekte, çevreden gelen yönlendirmeler etkisiz kalabilmektedir. Yardım etmenin güzelliğinin yanında yardım alabilmeyi de öğrenmek, açık kapılar bırakmak terapinin yararlı olabilmesi için ön koşuldur.
Peki terapiye başlamadan önce bilinmesi gerekenler?
Terapi süreci başlama kararının verildiği gün itibari ile başlar.
Bilinmesi ve kabul edilmesi gereken başlıca durum terapinin sonuçtan ziyade süreç olduğunu benimsemektir. Elbette sonuçlar kıymetlidir ancak odak noktası sonuçta oldukça sürecin katacağı değerler göz ardı edilebilmektedir.
Terapiye geliş amacı olarak getirilen durumun kaç seans alacağını bilmek istemek terapinin maddi ve manevi sorumluluğunu üstlenmeye çalışmak adına doğaldır ancak ilerleyişin danışanın hızına ve danışanın biricikliğine özel olduğunu fark etmek gerekir. İyileşme çoğunlukla emek ve zaman istemektedir.
Her seans sonrası kişi mutlu hissetmeyebilir, yolculukta her duygu havuzundan kimi zaman refah duyguları kimi zamansa aciliyet duyguları bizimle olacaktır.
Terapide danışanın hayatına dair karar vermek terapistin işi değildir, karar verme süreçleri üzerine danışanı güçlendirmek için çalışılabilir.
Terapide gündeme alınan konular üzerine seans harici çalışmalar devam ettiğinde süreç verimli ilerleyecektir.
Terapi süreci danışan ve terapistin işbirliğine dayanır. Terapist danışan ilişkisi çerçevesinde devam edilmelidir, daha farklı ilişki dinamiklerinin oluşumu ise sürecin işlevselliğini ve etkililiğini bozmaktadır. Örneğin bir terapist ve danışanı sağlıklı sınırları korumak adına kahve içmeye gitmek gibi sosyal çevremizle yapmamız gereken aktivitelerden kaçınmalıdır.
Terapi sürecinde konuşulanlar gizlilik ilkesi gereği seans odasında kalır. Kişinin kendisine ya da başka birine zarar verme ihtimali söz konusu ise gerekli kişiler ile paylaşılması terapistin hukuken yükümlülüğüdür.
Kişi terapiyi çeşitli nedenlerle bırakmak isteyebilir. Bu durumda da sonlanmayı da yapabilmek için terapistle paylaşımda olmak sürece olumlu etki edecektir.
Terapi sürecine dahil olmak sizin başarısız bir birey olduğunuzu değil aksine gelişime ve değişime açık bir birey olduğunuzu gösterir.
Terapiye başlamadan önce danışan ve terapist için belirlenen güvenli sınırlar içinde terapi süreci devam ettiğinde yaşamdaki kıymetli deneyimlerden biri daha edinilmiştir.
Disiplinler Arası Yaklaşımla Terapi Sürecinin Desteklenmesi
İnsanla çalışan tüm meslek gruplarının disiplinler arası yaklaşımı benimsemesi var olan duruma farklı branşların sunabileceği katkıların değerlendirilmesi açısından önemlidir. Bir Ergen terapisinden örnekle yola çıkacak olursak: Terapiye getirilen konunun bir öğretmen desteği ile ilgili bir yönü var ise, psikiyatrik anlamda değerlendirilmesi gerekiyorsa, bir diyetisyenden destek alınması gereken durumların varlığı söz konusu ise belki de duyusal problemler gün yüzünde ve bir ergoterapistle çalışılması gerekiyorsa salt terapi ile devam etmek tek yönlü yaklaşımla insanın bütünsel yapısını göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Ayrıca nörolojik ya da fiziksel değerlendirmenin gerekli olabileceği her durum göz ardı edilmeden yönlendirme yapılmalıdır.
Psikoterapi devam ederken medikal destek alma söz konusu olduğunda bir psikiyatrist değerlendirmesi ve yönlendirmesi sıklıkla gündeme gelmektedir, fizyolojik belirtiler yoğunlaştığında terapi sürecinin getirdiği sorumlukları yerine getirebilmek güçleşmektedir. Disiplinler arası çalışmaların verimliliği birçok araştırma ile kanıtlanmıştır.
Her şeyden önce kendimize dair bilme arzusunu dinç tutabilmek, yolda olma halini yaşayabilmek umuduyla…
Yunus Emre’ nin dediği gibi: “İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır.”